EĞİTİM ŞART

TEVFİK FİKRET CENGİZ

Verimlilik, teknoloji,  teknolojik gelişme, katma değeri yüksek ürünlerin üretimi, eğitim kalitesi ve eğitime katılım yüzdesinin artırılması vs. gibi kavramların sıkça kullanıldığı günümüzde,  hedeflenen; 25.000 $ kişi başı gelir ve 500 milyar dolar ihracat, konusunda görüşlerimi daha önce de yazdım.

Ancak geçen sürede daha farklı argümanların hızla devreye sokulması gerekirken zaman hızla geçmekte ancak önlemlerin alınması ve uygulamasında gecikilmektedir. Kesin olan gerçek artık kısır çatışmalardan uzak çok hızlı bir döneme girilmesi gereğidir.

Ben ve benim yaşımdaki nesiller, bazıları bireysel olarak rahat etmiş olsalar bile, her sabah kalktıklarında farklı bir gündemle karşılaşmaktan yoruldular. Hiçbir şeyi yeniden keşfetmeye gerek yok. Yöntem belli. Teknolojik gelişmenin temeli eğitim düzeyinin yükseltilmesi ve araştırma faaliyetleridir. Yeni teknolojiler yeni üretim süreçleri yaratmaktır. İşletmelerin gelişmesi sadece mali güç ile değil teknolojik araştırma yapma ve yaratma kapasiteleri ile ilgilidir. 1930’lu yıllarda bu gerçeği gören Schumpeter şunları yazıyordu “Gerçek rekabet, maliyet ve kalite bakımından kesin üstünlüklere sahip olmayı gerektirecek, işletmelerin sadece kazanç hadlerini ürettikleri mal miktarını değil dayandıkları temeli ve varlıklarını bile etkileyecektir”.

Teknolojik bilgi birikimi temel ve uygulamalı bilimlerdeki araştırmalara bağlıdır. Aslında temel bilimlerdeki araştırmalar her zaman tarımda, endüstride ve hizmetler sektöründe karşılaşılan sorunlara çözüm getirmeyebilir ancak bu tür araştırmalar sonucunda ortaya atılan kuramlar zamanla değişik alanlarda karşılaşılan sorunlara başarıyla uygulanabilir.

Dünya Bankası 2010 yılı verilerine baktığınızda ortalama eğitim ABD’de 12,5 yıl, Almanya 12,2 yıl, Türkiye 6,5 yıl, Polonya 10 yıl olduğu görülmektedir. Diğer ülkelere baktığınızda gelişmişler ile gelişmekte olanların farkı aynı şekildedir. Eğitim düzeyi düşük olunca katma değeri yüksek olan ürün üretmek konusunda başarı sınırlı kalmaktadır.

Katma değeri yüksek ürün diyince ilk akla çok teknolojik bir ürün geliyor ama oraya kadar gitmeye gerek yok, örneğin tarımda inek başına süt verimi AB’de neredeyse bizimkinin iki buçuk katı. Biz birim başına iki ton yonca üretirken Almanya 7 ton üretiyor. Önce mevcut durumda iş gücü verimliliğini yükseltmek gerekiyor. Bu nasıl kapatılacak.  Eğitimle. Ancak işin başındakilerin bu durumu görmüş ve açıkça belirtebiliyor olması da çok önemli. Nitekim Ali Babacan verdiği bir mülakatta bu konuda şöyle diyor1 “ Yüksek katma değer ancak yetişmiş insan gücüyle olur. Ortalama bir eğitim yapısıyla Türkiye’nin üretebileceği, oluşturabileceği katma değer sınırlıdır, Türkiye’nin ekonomik büyüklüğü sınırlıdır. Bunun ötesine geçmemiz ancak daha iyi eğitilmiş bir nüfusla olabilir”

Sonuçta şunları söylemek işin özeti olacaktır. Mevcut durumda işgücü verimliliğinin artırılması öncelikli konudur. ARGE çalışmaları ise son yıllarda yoğun bir şekilde desteklenmektedir. Ancak buradaki sorun, çalışma yapıldıktan sonra endüstriyel üretime geçilmesi ve ticari bir mal olarak pazara sunulmasında kapasite ve finansman konuları darboğaz oluşturmaktadır. Bunun çözümü kamu desteği mi olur, risk sermayesi mi olur ya da hepsi bir arada mekanizmalar oluşur. Aksi halde bir çok çalışma raflarda kalacaktır. Ayrıca her işin kamuya yıkılması yerine belirli büyüklükten sonra firmaların ya kendileri yenilikçi çalışmalar yaparlar ya da kurulacak risk fonlarına katkıda bulunurlar gibi yaklaşımlarla yeni düzenlemeler yapılabilir.